Şems-i Tebrizi

“Kerametlerini daima gizler ve tanınmaktan kaçınırdı. Tüccar kıyafetinde dolaşır, ticaret yapardı. Gittiği yerlerde hanlarda kalır, odasının kapısını sıkıca kapatırdı. Odasında hasırdan başka hiçbir eşya bulundurmazdı. Evi Tebriz’de idi. Kendisi çok yumuşak huyluydu”. (Sipehsalar, s.164 ve 176)

“Şems; simya, astronomi, astroloji, mantık, felsefe ve ilahiyat bilgisinde eşsizdi ve erenlerin huzurunda bu bilgilerini asla hissettirmezdi” (Eflaki, s.626 Fr.). Kendi ifadesine göre büyük âlimler ve dervişlerle buluşmuştu. Tebriz’den Bağdat’a kadar gidip ilm-i ledünü aramıştı.

         Mevlana, Şems’te keşfettiği ilahi bilgilere hayran kalıp hocalığı ve müftülüğü bıraktı ve onun gibi derviş oldu. Bir şiirinde şöyle der:

“Ey Hakk’ın Şemsi (güneşi) senin tertemiz aynanda Allah’tan başka bir şey görsem kâfirden daha kötü olurum” (Divan, s.409). Yani Mevlana onda Allah’ın tecellisini görmüşt ve bunu türlü vesilelerle dile getirmiştir.

Şems ile Mevlana Sipehsalar’a göre altı ay ve Eflaki’ye göre ise üç ay Selahaddin Zerkub’un bahçesinde bulunan bir odada sohbet ve riyazete çekildiler. Yemek ve içmekten kesildiler (çok az yediler). Çile sona erince her ikisi de sema yaparak dışarıya çıktılar ve sema halinde iken İslam dinî ve ilahî aşk ile ilgili konuşmalar yaptılar. Mevlana büyük bir bağlılıkla ve şevkle babasının Maarifi ve Arapça şair El-Mütenebbi’nin divanını okuma alışkanlığına sahipti. Şems, bu kitaplara saplantıdan Mevlana’yı kurtarmak için onları okumayı yasakladı. (Eflaki 2/623 ve 652). (Eflaki. 2/620)
Not: Riyazet: Takva maksadıyla dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışma.
Tasavvufi hâl ve makamları elde etmek için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir. Riyazet daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak; mücahede ise ahlâk değişmesini sağlamak demektir.

Dini ilim ve ibadet Allahı bulmak içindir. Allahı tanımak Onu bulmak demektir.(Ben gizli bir hazine idim ve keşfedilmek istedim.)Allah aşıkları ki birbirlerini ilahi nur vasıtasıyla arar bulurlar ve hemen tanırlar.

Mevlana’nın sohbetinden mahrum kalan halk ve onun öğrencileri Şems’i kıskanmaya başladılar ve onun gitmesini istediler. Halk Şems için şöyle dedi: ‘Mevlana gözümüzü açtı, gönüllerimizi İbn Sina gibi bilgi ile doldurdu. Bu derviş de kim şeyhimizi bizden aldı ve ırmak suyunun bir çöpü götürdüğü gibi alıp gitti. Belki de o bir büyücüdür ve büyü ile kendine bağladı. Şems ne bir soylu aileye bağlıdır ne de onun nereden geldiğini bilen var’(Veledname.Fr.43).Şems bir süre bu dedikodulara aldırış etmedi ama sonunda küstahlıklarına dayanamayarak Ocak 1245’te Konya’yı terk etti (Eflaki 2/630). Ne var ki Mevlana, Şems’ten ayrıldıktan sonra bir daha halka karışmadı ve sohbet etmedi.

Mevlana iki kez Şems’i aramak için Şam’a gitti fakat onu bulamadı. Sonunda (Veled’in ifadesine göre s.61) Mevlana Şems’ı kendinde buldu. Şems’in katledilip kuyuya atılma rivayeti ise ne Veled ne de Sipehsalar’da mevcut değildir. Bu nedenle ihtimali zayıftır. Kaldı ki, Mevlana gibi bir evliyanın bu olaydan haberdar olmaması ve iki kez Şam’a gitmesi onu mana gözü açık bir Allah aşığı olarak görenler için kabul edilir bir durum değildir.(Doğrusunu ancak Allah bilir).

 Sultan Veled’e göre Mevlana ve Şems’in buluşması Kuran’daki Hz. Musa ve Hızır aleyhisselamın buluşması gibidir(18/60-82). Hızır’ın bilgisi ledün bilgisi olup daima yeşil (hızr = (yeşil)=(taze) idi. Musa bir Peygamber olarak hem bu dünyanın ve hem manevi alemin bilgilerine sahipti, ama bu bilgiler her an Allah tarafından tazelenmemekteydi. 

Şems-i Tebriziden sözler

1-Gönlüm kimsenin hazinesi değildir; Allah’ın hazinesidir.(Mak.c.2.s.29).


2-Söylenecek bir şey varsa söylerim. Bütün âlem sakalımdan tutup “Sus söyleme” dese de. Bin yıl geçse de kimin için bu sözler söylenmişse onlara ulaşır .(Me and Rumi, s. 192).

3-Konuşma uygulamak içindir yoksa uygulama konuşmak için değildir. Öyle ki gerçek yaşamın dervişlere ait olduğunu bilesin (Mak.s131). 

4-Eğitim dahi büyük bir perdedir, bilmiş ol. İnsanlar ona inerler, sanki kuyuya ya da hendeğe iniyorlar gibi. Onlar sonunda, birden, pişman olurlar. Sadece bir tası yalayıp durduklarını anlarlar ve ebedi gıdadan mahrum kaldıklarını hissetmeye başlarlar. Sonuçta kelimeler ve sesler tas gibi, değil mi? (Mak. s.252).

5-Herkes ilmin yararlarını arar, sen ise hayırlı işler yap ki sen dostundan iyilik bulasın. Çünkü ilim post ise hayırlı işler yapmak onun özüdür.(Mak.185).

6-Olayları yorumlamak büyük iştir ve insanın neyi kastettiğini anlamak için yüksek bilgi ister. Yusuf (a.s) Olayları yorumlayabildiği için Allah’a şükreder ve kıvançlanırdı. (Mak. S.684).

7- Kimde maya varsa peygamber ve veliler onun mayasını yola koyarlar. Ama maya yoksa neyi yola koysunlar? (Mak.s.268)

8-Bir kişilik yemek iki kişiye de yetebilir. Kişiye bağlıdır. Eğer bu kişi Hz.Muhammed (s.a.v.) ise o zaman onun yemeği iki âleme de yeter. (Mak.s.642)

9-Ben Kuranı Allah’ın sözleri diye saymam; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ağzından çıktığı için sayarım. (Mak. S. 691)

10-Allah, Allah’dır. Yaratılanlar Allah olamaz. Ne Hz. Muhammed ne de başkası.(Mak. S.303).

11-Aşkın halinden yine âşık anlar. Özellikle de teslim olmuş âşıklar. Eğer bu tür teslimiyet den bahsedersem, erenlere bile sıkıntı verir. Teslimiyet; emirlerden dolayı ağlamamak, sızlamamaktır. Allah âşıkları ağlasalar da teslimiyeti terk etmezler (Mak. s.119).

12-Müslümanlık ve iman gösterişe ve aşırı isteklere karşıdır. Kâfirlik ise gösterişi tercih eder. “O iman getirdi” nin anlamı “O gösterişi terk etmeye yemin etti” demektir. (Mak.s.607)